Ceylan Demir

Tarih: 25.09.2020 09:42

İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK

Facebook Twitter Linked-in

İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK

İskender Pala, günümüzde ya da geçmişte sürekli olarak kullandığımız deyimlerin nereden geldiğini akıcı, sürükleyici ve etkileyici bir dille eserinde açıklamaktadır. Okurun, eseri okudukça her bir deyimin anlamında “aaa bu buradan mı gelmiş” diye düşündüğü ve şaşırdığı bu eser kesinlikle başucu kitabı olmayı hakkediyor. Eser hem öğretici hem eğlendirici yanıyla okuru yanına çağırıyor. Sürekli kullandığımız deyimlerin hikâyelerini okudukça nasıl biteceğini anlamayacağınız bir eser.

KİTAPTAN ALINTILAR

BALIK KAVAĞA ÇIKINCA: Son Posta gazetesinin 25 Mayıs 1940 tarihli nüshasında “Hindistan’da balıklar kavağa çıkmaya başladı” şeklinde bir haber vardır ve altında şu bilgi mevcuttur: “Hindistan’da ve Hindiçini’de Anabas adında çok garip bir balık vardır. Bu balık, sudan dışarı çıkıp yüz metreye yakın yürüyebilmektedir. Bu yolu otuz dakikada almaktadır. Bu balıkların güçlü kuvvetli olanları, ağaçlara da tırmanmaktadır.” Bu haber, besbelli ki şimdiki asparagasçıların babaları tarafından yazılmıştır. Haberin tek okunabilirlik gerekçesi de dilimizdeki “ balık kavağa çıkınca” deyimi olsa gerekir.

Kavak ağacı, sulak yerlerde hızla yetişen ve kerestesinden istifade edilen bir ağaç olduğu için bizim coğrafyamızda daima var olagelmiştir. Bugün, Anadolu’da kavak kelimesiyle türetilmiş yer isimlerini (Aynalıkavak, Kavaklar, Uzun Kavak vs.) sıralamak bile uzunca bir liste yayımlamayı gerektirir. Türklerimizde, edebiyatımızda (servi yerine), folklorumuzda kavak sembolizmine sıkça rastlanmaktadır. Dilimizde, gereği yapılamayacak vaatleri anlatmak, güya onların icra zamanını bildirmek üzere “balık kavağa çıkınca…” denir. Güya, balığın kavak ağacına çıkması nasıl imkânsız ise, bu tür vaatlerin gerçekleşmesinin de öyle imkânsız olduğu anlatılmaktadır. Oysa bu deyimdeki kavak sözünün kavak ağacıyla bir alakası yoktur. Burada anılan kavak, İstanbul’da bulunan kavak semtleridir.

İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’e açılan noktasında iki yerleşim alanı vardır. Bunlardan Asya’dakine Anadolu Kavağı, Avrupa’dakine de Rumeli Kavağı denilmektedir. Kavaklar, çok rüzgarlı ve akıntılı olduğu için burada balık avlamak imkansız gibidir. Hatta bu bölgede balık da fazla eğleşmez ve burada balık tutulup karaya çıkarılamaz.   Tahminimiz o ki bu deyim İstanbul civarında türetilmiş; ama git gide diğer şehirlere de yayılınca İstanbul’daki bu semtleri bilmeyenler tarafından Kavak adı, kavak ağacı gibi anlaşılmış ve ‘balık kavak’a çıkınca’ deyimi de kavak ağacıyla ilişkilendirilmiştir. Çünkü deyimim anlamı her iki okunuşu da uygundur. Mamafih, ağaca bir metre kadar tırmanabilen bir balık cinsinin olduğu ve bunların, suları çekilen bataklıklardaki kavaklara tırmandıkları da bilinmektedir.

BAĞDAT GİBİ DİYAR OLMAZ: Dilimizdeki “Ana gibi yar, bağdat gibi diyar olmaz.” Sözünün aslı muhtemelen “Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz.” Şeklindedir. Çünkü sözün aslındaki Ane kelimesi, Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıdır. Bağdat gibi (güzel) şehir, Ane gibi de (sarp, ama manzaralı) yar (uçurum) olmaz, demeye gelir. Ancak siz Bağdat’ın Osmanlı Türkü için önemine bakınız ki oradaki Ane’yi anne yapıvermiş. Tıpkı “Yanlış hesap bağdat’tan döner.” Sözüyle Bağdat’ın eskiden beri bir ilim merkezi olduğunun altının çizilmesi gibi.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —