Dün gece uyumadan önce, daha yeni uzandığım yatağımda, kaz tüyü yastığın altında hepimizle birlikte uyuyan o hiç ayrılamadığımız cep telefonuma bakarken daha önce görüp telefonuma kayıt ettiğim bir videoyu yeniden görüp izleyip, ardından “Birileri yine yontacak, yönetecek yeni bir kaz daha bulduk” diye sevinip, spor yaparken ben niye kaz’a, sazlı gecelere karşıyım?.. Hele dinleyin ve cevabını siz verin.. Ben de “KAZ TOP OYNAR MI?” başlıklı bugünkü yazımı yazayım… notuyla Facebook sayfamda paylaşıp uyuyordum.
Kibiri anlatan videoda geçen, “ahmak” diye suçlanan kibirliyi örneklerken bizim derneklerin adı üzerinden saz geceleri yaptığı kazı örnek gösteriyordu. Ve birine kızdığımızda “kaz kafalı” dediğimiz kazın iyi niyetli olduğu kadar bir o kadar da zararlı ama ahmak olduğunu anlatıyordu. Yani kendi civcivinin üzerinde o perdeli ayağıyla basan kazın çırpınan civcivin nefessiz kalıp öleceğini düşünemeyecek kadar bir beyne sahip olduğunu belirtiyordu.
Ve dönüp, İmam Gazali’nin sözü olan “Merkebin önünde durmayın, katırın arkasında durmayın… Ahmak’ın ise hiçbir tarafında durmayın…” diyerek devam eden video da her derdin çaresi var ama ahmaklığın yok diyordu. Ve az aklı olanların kibirli olamayacağı gibi kendi ahmaklıkları — pardon akılları — ile karşıdakinin kaz eti yemeyi düşünmekten başka bir şey yapmadığını iyi bilirler...
Neyse, kaz kafalı ahmakların az aklı olan akıllılardan daha adam sayıldığı memlekette “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” şekline dönen şu bizim bir türlü üst lige, 3. lige çıkamayan Serhat Ardahanspor yeni bir ahmak sanılan mı birini mi bilmem ama Ardahanlı değil, Ağrılı bir başkan bulmuş… Hem de seçimden seçime eline aldığı çanta ile Şavşatlı değil Ardahanlı olduğunu yutturanlar gibi kendisini saklamadan diğer bir çantacının Şehr-i Emini olan Ardahan’da aslanlar gibi Ağrılı olduğunu anlata anlata…
“Hayırlı olsun Ağrılı, Serhat Ardahanspor Başkanı” dediğim çantacı — pardon Ağrılı hemşerime — ben de ahmaklık yapmadan, hele hele pusuya yatmış birileri gibi “Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez” demeden kendisine bazı tavsiyelerde bulunup, ligin sonuna kadar da ahmaklık edip kendisine dokunmamaya gayret edip, “Ardahan adına bana ne düşerse başım üzerine…” diyeceğim.
Bir…
Başını yere koymayacağını düşündüğüm ve uzaktan yakından hiç tanımadığım ve Ardahanlı olmayan sayın Ağrılı başkan; öncelikle kadrona eskilerden bir değil, bir kırpıntıyı bile yanına, kenarına, ardına, önüne sakın alma…
Bu arada, çantacı siyasetçilerimizi de bize hatırlatan sayın Ağrılı yeni başkanımızı çok üzmemek adına Ardahan’ı doğru dürüst görmeyen ya da hiç gitmeyenlerin Ardahan Derneği, KAI denen derneklerin başkanlarının da çantacılar gibi Ardahanlı olmadığını bilenlerden olduğunu da hemen buraya, Ağrılı yeni başkanımız üzülmesin diye not düşeyim…
İki…
Bir defteri, bir arsası kayıp olan kulübün yönetimini ya kendin bizzat yönet ya da yaşanan ekonomik sıkıntılar içinde zorda olan onca şirket gibi zorda olduğu söylenen kendi şirketinde çalışan bir kalfa da olsa maaşlı müdür tut ve ondan “Ne harcadık, ne kazandık?” diyerek günlük rapor iste…
Üç…
Falan sporcu çok iyi deyip, o futbolcunun kulübünün haberi olmadan sana futbolcu, antrenör, top toplayıcı pazarlayanların asıl işinin komisyonculuk olduğunu unutma…
Dört…
Rahmetli babamın o çok sevdiği ve kazandığını birileri gibi alıp batıda yatırıma çevirmeyi akıl etmeden benden çok sevdiği Ardahan’ın en iyi lokantasını işletirken ve o işten vazgeçince, “Lokantayı niye kapattın?” diye soranlara derdi ki:
“Bir kuzu butunda 4 haşlama çıkıyor; birini aşçı, birini işçi, diğerini piç bulaşıkçı yiyor, bir tane kalıyor. Onu da içeri aç giren ve açlıktan tilki gibi zayıflamış olan yiyip İspanyol boğası oluyor, gel de parayı al o zaman.” Ondan lokantayı kapattım diyordu.
Yani 22 yetmedi, bilemedin 27 boğaya baktığını unutma… Ve bunların çoğu önce dana, sonra mozik, ardından tosun ve yedikleri, yiyecekleri kaz butlarıyla İspanyol boğası olacaklarını unutma…
Beş…
Ve en önemlisi, saçlarına vuracak jöle bulamayan ama senden benden daha şık giyinen, geçinen, iyi niyetli kerizlerin sırtında yiyen içen ve statlarda, sahalarda çek, senet, borç, harç içinde olduğunu unutup bir şeyler yapmaya çalışan sana bana ana avrat küfür eden asıl boğaların, “çok bilenler” olarak taraftar kılığına girdiklerini de bil ve unutma…
Altı…
Kısacası bugün sana, dün gelen giden hemen her başkana bunları anlattım. Ama başkanların, idarecilerin etraflarını saranların kazın ayağı gibi gözünü kulağını kapattıklarından ve bizleri de takımdan uzak tutmak için her zamanki ayak oyunları ile “Forma satalım, para toplayalım, kahvaltı verelim, yemek düzenleyelim” diyerek takımı değil, başkanı hiç değil, asıl kendi çorbaları, kaz butlarının derdinde olduğunu ve bunların kimi gazeteci kılığına, kimileri spor sever, futbol bilen, kimileri çok iyi bilen hoca, kimileri ise sözde ileri gelen olduklarını da unutma…
Ha bu arada, “Akılsız başın cezasını önce ayaklar çeker…” diyerek mevcut sporcularına güç vereceğini düşündüğün transferlerinden önce mevcutlara paralarını ve moral versen onlar alacağından daha iyi birer İspanyol boğası olurlar… Ve yerel, ulusal basını da, kamuoyunu da eklemeyi, transfer etmeyi de unutma ve ele yola çık…
Ya da “Bu şirket, bu takım benim, sana ne kardeşim!” de…
Ve ağzında kürdanla “Ankara benim, İstanbul yetmedi, yatımın olduğu Bodrum, Muğla benim” diyen ve ahmak sandığı milletin parasıyla keyfe, siyasete hatta kırmızılılarla barlarda gezen, 4-5 yıldızlı otellerde yatan türkücüye yaptırdığın çöp kutuları gibi ol…
Ve önceki başkanlar gibi sen de ya benim gibi iyi niyetle sana akıl veren bu ahmak ne diyor, “Ahmak Ağrılı mı, Ardahanlı mı?” diye sorarak kız, küfür et…
Ya da onca Ardahanlı varken ağır başlı Ağrılı başkanımız ol veya ahmaklık, pardon öylesine başkanlık etme ve paranı da markanın olduğu çöp tenekelerine atma…
