Sevgili okuyucularım bu hafta özellikle ilişkilerimizde başımızı çok ağrıtan bir konuya değinmek istiyorum. Narsist kişilik bozukluğunu birçoğumuz duymuştur. Hastalık olarak görmeyen de vardır elbette ama gelin bu hafta narsizim nedir, onu birlikte öğrenelim. Belki çok yakınlarımızda, belki ilişki yaşadığımız kişide belki de bizde narsist kişilik bozukluğu var fakat biz bunu özgüven ile karıştırıyoruz.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Kendini beğenmenin neresi kötü diye düşünebilirsiniz! İlk görüşte çok çekici ve ikna edici, başarılı, lider ruhlu olan narsist, kalbinizi fetheder. Sizinle ilgilendiğinde dünyanın en şanslı ve değerli kişisi olduğunuzu düşünürsünüz. Bir süre sonra sizden vazgeçtiğinde balo arabası, kabağa dönüşür ve siz tam anlamıyla bir travma yaşarsınız. Kendini beğenmenin en uç noktası diyebileceğimiz bir hastalık olan narsist kişilik bozukluğu, günümüzde sık rastlanan bir hastalık. Günlük yaşantımızda, iş yerimizde, çalışma arkadaşlarımızda, ünlülerde ve siyasetçilerde rastlanılabilen narsistlik, doğru analiz edilmediğinde karşıdaki kişiye hayatı zehir edebiliyor.
Peki, narsizm efsanesini biliyor musunuz?
Güzelliğiyle bilinen, herkesin aşık olduğu ama kendisine aşık olanlara yüz vermeyen bir Yunan tanrısıdır Narsius. Bir gün ormanda avlanırken gölden su içmek ister ve suya yansıyan görüntü karşısında büyülenir, kendi yansımasına aşık olur. Gölün kenarından bir türlü ayrılamaz ve orada ölür. Efsaneye göre bugün nergis olarak bildiğimiz çiçeğe dönüşür. Narsistik kişilik bozukluğu da ismini bu efsaneden alır.
Narsistik kişilik bozukluğuna sahip kişiler; kendilerini fiziksel ve ruhsal yönden aşırı beğenen, üstün gören, sürekli beğeni, ilgi ve onay bekleyen, gittikleri her yerde özel ilgi göreceğine, üstün bir yeri hak ettiğine inanan kişilerdir.
Söz konusu kişiler eleştiriye dayanamaz ve sürekli övgü bekler.
Beklentileri karşılanmayınca benlik saygıları düşüverir. Kırgınlıklar, bunaltı, çökkünlük ve saldırgan davranışlar olabilir.
Başkalarının duygu ve düşüncelerine, gereksinimlerine empati gösteremezler. Bu nedenlerle ilişkilerde bencil, ben-merkezcil olarak tanınırlar. Ama gerçek şudur ki bu kişiler başkalarını sevmeyi başaramadıkları gibi kendilerini de sevmeyi başaramaz.
NARSİST EŞ, NARSİST SEVGİLİ!
Her şey yalan mıydı, aslında hiç sevmedi mi? Bir eş ya da sevgili olarak narsistle ilişki içinden çıkılmaz, acılı ve tuzaklarla dolu bir durumdur.
Narsistin aşk ilişkisini üç evrede değerlendirebiliriz: ‘Aşırı değer verme’, ‘hızla değer kaybetme’, ‘yok sayılma ve son!’
Narsist kişi başlangıç evresinde en güzel, en başarılı, en yetenekli, en iyi aileye mensup kişiler arasından seçtiği sevgilisini; ilgisi ve aşkıyla sarhoş eder.
İlgisi, sevgisi, övgüsü gereğinden fazla ve abartılıdır. Bütün nezaketiyle sorunları çözmeye çalışır, hayatı kolaylaştırmak için çaba sarf eder. Bu yoğun ilgiyi o derece benimser ve içselleştirirsiniz ki karşınızdaki kişinin ruh eşiniz olduğundan hiç şüpheniz kalmaz.
İşler tersine dönüyor, büyü bozuluyor
İkinci evreye gelindiğinde balayı dönemi sona ermektedir. Narsist sevgiliniz, ihtiyaç duyduğu sevgi, hayranlık, onay ve güveni kazandıktan ve kendinizi ona adadığınızdan emin olduktan sonra hızla tavırlarını değiştirmeye başlar. Aslında maske düşmek üzeredir. Hayran olduğunuz mükemmel kişinin gerçek yüzü çok başkadır. Bu bir sürü soru işareti ve şüpheyle başlayan değişiklik dönemi, birkaç hafta ya da birkaç ay sürebildiği gibi bazen çok daha ani de gelişebilir.
Büyük bir hızla değer kaybettiniz, artık yok hükmündesiniz!
Aramalar azalır ve giderek kesilir, sizin aramalarınızsa cevapsız kalır. Araya koyduğu mesafe o kadar şaşırtıcıdır ki; önceleri suçu ya da eksikliği kendinizde ararsınız.
“Nerede yanlış yaptım” diye sorar durursunuz.
Narsist sevgiliniz, artık kolayca gerginleşen, her şeye çabucak öfkelenen, şikâyetçi, yargılayıcı birine dönüşür. Aksiliklerin tüm sorumluluğunu size yükler.
Olup bitene bir anlam vermeye çalıştıkça ve ilişkiyi düzeltmeye çabaladıkça daha da itilirsiniz, değer kaybedersiniz. Rüya gibi başlayan, bu ‘benzeri az bulunur’ aşkı bir çırpıda kaybetmeyi göze alamazsınız.
Sonunda öyle yorgun, öyle çaresiz bulursunuz ki kendinizi, bazı sorular beyninizi kemirir durur: "Her şey yalan mıydı, hiç mi sevmedi?”…
İlişkinin bitmesi gerektiğine ikna olduktan, daha doğrusu bunun bir ilişki olmadığını kavradıktan sonra kısa sürede ilişkiyi bitirmek ve arkanıza bakmadan uzaklaşmak yapılacak en doğru davranıştır.
Durumu değiştirmek için yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur! Böyle bir durumda kendinize dönüp bakmak ve aynı döngünün tekrarlanmaması için önlem almak, sizi ona çeken, onda tutan nedenleri saptamaya çalışmak en doğru yaklaşım olacaktır.
Sağlıcakla kalın…