36 yıldır “Yazıyorsam Sebebi Var” adlı bu köşemde her gün kesintisiz ele aldığım yazılarımın artık www.kocaelinabiz.com’da da okunmaya başladığı ilk gün, bugünkü köşemin başlığını da buluveriyordum.
Çünkü kendi yayın gruplarımızın yanında, “Gazetecilerin meslektaş dayanışması” parolası ile Afyon'dan Hakkari'ye, Erzurum'dan Rize'ye kadar binlere ulaşan birçok gazete ve internet haber sitesinde yayınlanan günlük yazılarımdan ilkinin yayınlanmaya başladığı, Kocaeli'nin Nabzı diye adlandırılan www.kocaelinabiz.com adlı haber sitesinde dikkat çekici bir manşet haberi siteyi tıklayıp dikkatle okuyordum.
Bu dikkat çekici, ünlemli başlıklı haberi tıklayınca; ilk başkanlık dönemimde ARDAFED Başkanı olarak makamında Ardahanlıların olduğu bir heyetle ziyaret edip, İstanbul'da altına imza attığımız tanıtım günlerinin benzeri etkinliklerinin Kocaeli'de de yapılması gerektiğini belirttiğim ve bu önerimi dikkate alıp bu yönde birçok çalışmaya imkân veren, Kocaeli'nin eski Genel Sekreteri, vali yardımcısı olarak bildiğim AK Partili Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanını konu eden başlığıyla haber olduğunu görüyordum.
“BÜYÜKAKIN ENKAZDA!” başlıklı haber aynen şöyle devam ediyordu:
“KOCAELİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI TAHİR BÜYÜKAKIN ENKAZDA! ‘RABBİM YARDIMCIMIZ OLSUN’
Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın, enkaz alanına girerek çalışmaları bizzat yönetti. Başkan, ‘Rabbim yardımcımız olsun, ekiplerimiz büyük bir özveriyle çalışıyor.’”
Satırlarını “hep aynı masallar” diyerek okuyordum.
Evet, tesadüf mü bilmem ama daha bir gün önce bir hayli geliştiğini ve ama hâlâ kimsenin girip yaşamadığı onca yeni binanın daha faaliyete girmediğini ve konu oldukça, “Güzel anları yaşadığım merdivenli ev olarak...” ateşli anılarımla birlikte yazılarımda adı geçen Darıca'nın simgesi denen saat anıtının etrafının da peyzaj çalışmaları yapıldığını gördüğüm ve 99 Marmara Depremi öncesi “Kocaeli Siyah Beyaz Gazetesi” adlı ilk 3 günlük gazetesini çıkardığım Kocaeli'ndeydim.
Ve uzun süredir görmediğim dostumuz Uğur'la birlikte bizi beklediği Darıca İlçesinin hayvanat bahçeli Osmangazi Mahallesi’nde kokoreç yapan kuzen Hakan Yılmaz’a doğru giderken İstanbul ile Kocaeli'nin sınırında, Çayırova ilçesi yolu üzerinde bulunan ve yol ortasında kurulan polis karakolunun olduğu bölgede üst geçide “Kocaeli'nde Büyük Dönüşüm Başlıyor” reklamının asıldığını görüp, yanımdaki kardeşim Dicle ve eşim Selmi Hanım’a: “Bakın, burada da rantsal dönüşüm başlıyor.” diyordum.
Bu görüşme sonrası gecenin geç saatlerinde afiyetle kokoreçlerini yediğimiz kuzen Hakan’a teşekkür edip, onunla birlikte bizi karşılayan Uğur’u da aracıma alıp, önce Uğur’un evinin olduğu Çayırova’daki evine, sonra İstanbul Kartal’da kentsel dönüşüm alanına giren evime doğru yol alırken; memleketim Ardahan’ın özlemini çektiği uçaklarından birinin getirilip çay bahçesi yapıldığı Çayırova’nın da bir hayli geliştiği ve bir okulun yıkılıp yerine cami yapıldığını da görüp, eve döndüğümüz ilk sabahında bir dönem aktif gazetecilik de yaptığım Gebze'de 7 katlı bir binanın çöktüğünü sabah haberlerinden izliyordum.
Ülke ve dünya gündemi ile birlikte bu haberi de görüp üzülerek izlerken, daha bir gün önce gittiğimiz ve Orhan Kaya abinin sunduğu bir YouTube kanalının programına katılan kardeşim Dicle’yi beklediğimiz Darıca’da beklerken Balıkesir Sındırgı’da saat 22.48’de 6.1 büyüklüğünde meydana gelen depremi oradayken hissedip bizzat yaşadığımızı hatırlıyordum.
Koç-Shell’in olan TÜPRAŞ ile SOCAR & Turcas Ortak Girişimi’nin olan Petkim Kavşağı’ndan başlayıp, İzmit Doğu İstasyonu’na kadar devam edecek denilen ve 26,85 km uzunluğunda 18 adet istasyon bulunup sırasıyla Körfez, Derince, İzmit ve Kartepe ilçelerinden geçeceği söylenen hattın üzerinde yapılan Kocaeli Kuzey Hafif Raylı Sistem Hattı, yani memleketim Ardahan’ın Ulgar Dağı’nın bir türlü bitmeyen ve dereleri zehirlediği söylenen siyanürle açılmaya çalışıldığı ileri sürülen tünelini de hatırlıyorum.
Ulgar Dağı ve İstanbul Pendik Havaalanı’nın tünellerinin akıbetine benzer bir proje ile yıllardır devam eden ve bir türlü bitmeyen metronun inşasının yarattığı sarsıntı dolayısıyla yıkıldığı ileri sürülen Gebze’de 7 katlı binanın ayaktayken çekilmiş fotoğrafına bakınca, “Merdivenli Ev, Kırmızı Oruspu” başlıklı yazılarıma da ilham olan Darıca’daki, Kocaeli merkezdeki, Gebze’deki o güzel anılarım gibi yerle bir olduğunu görüp, aynı kentte bizzat Marmara Depremi’ni yaşayan bir gazeteci olarak “of” çekiyordum.
Yeniden dönüp, bundan sonra her gün yazılarımın yayınlanmasını umduğum www.kocaelinabiz.com adlı haber sitesinin haberleriyle nabzını tuttuğu ve Ardahan gibi il olmak isteyen Gebze’de yaşanan son yıkımla yerle bir olan bina ile ilgili haberi bir kez daha okuyordum.
“Kısa süre önce duvarlarında ve kolonlarında ciddi çatlaklar oluşan dört katlı bir bina büyük bir gürültüyle çöktü. Olay yerine çok sayıda itfaiye, AFAD, sağlık ve arama kurtarma ekibi sevk edilirken, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Tahir Büyükakın da çalışmaları bizzat yerinde takip etti. Enkaz alanına girerek ekiplerle birlikte durumu değerlendirdi.”
Haberin satırlarını bir kez daha okurken, benim 3 yıl boyunca günlük olarak “Kocaeli Siyah Beyaz Kocaeli” isimli gazetemi çıkardığım dönemdeki CHP’li Belediye Başkanı, Yuvacık Barajı ile anılan Sefa Sirmen gibi “tek adam” rolünü oynadığı ileri sürülen Başkan Büyükakın, yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı diye haber şöyle devam ediyordu:
“Rabbim yardımcımız olsun. Kardeşlerimize bir an önce ulaşmayı nasip etsin. Tüm ekiplerimiz burada, büyük bir gayret ve özveriyle çalışmalarına devam ediyor.”
Diyen o haberi okuyunca, aralarında Kocaeli'nin ve onca anımın da yerle bir olduğu 99 depreminde de aynı sözleri gerek haber olarak, gerek depremzede olarak okuduğumu hatırlayıp, çok şey anlatan ünlemli “Büyükakın Enkaz Altında” başlığını “Ülkede hepimiz, her konuda enkaz altındayız da haberimiz yok...” diye değiştirmek istiyordum.
Çünkü bir ailenin daha yok olduğunu, başta Gebze Belediyesinden olmak üzere resmî bizden ve o aileden sorumlu bir yetkili olmak üzere yine kimsenin “Hata benim.” deyip istifa etmediğini; Trump’un şovu eşliğinde “Barış yapıldı.” denen Gazze’yi andıran görüntüler eşliğinde “Son dakika” haberi olarak verilen Gebze yıkımını, her zamanki gibi “Her şey Allah’tan.” diyenlerin, devletin resmî kurumlarının yanında kendilerinin gayri resmî şirketlerinin reklamlarıyla doldurduğu havuz medya tarafından “Büyük başarı, titiz çalışma.” denerek çıkarılan cenazeleri üzüntüyle izliyordum.
Ve sabah ezanının okunmasıyla uykusuz geçen bir gecenin daha bitmek üzere olduğunu hissedip, İstanbul Cağaloğlu’nda gazetecilik yaptığım yıllarda Kocaeli Kartepe Sarımeşe’deki evimde eşimle birlikte 3 çocuğumla yaşadığım, bizzat içinde olduğum 17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03.02’de meydana gelen Kocaeli/Gölcük merkezli deprem ile gecekondu metropolü İstanbul’da da “yaşanacak” denen deprem korkusuyla ha bugün ha yarın evimin kentsel değil, rantsal dönüşüme kurban gideceğini de düşünerek, TEMPO TV’de her pazar günü saat 15.00’te canlı olarak yayınlanan “Gazetecilerle Gündem” adlı programımın hazırlıklarını da düşünüp bugünkü yazıma da son veriyordum.
