Albert Einstein; “İnsanoğlu; ağzından çıkan cümlelerin, beyninde çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp, tekrar onlara geri döndüğünü bilse, çok daha dikkatli olurdu” demiş. O kadar haklı ki.
Yazımıza şu önemli cümleyi yazarak başlamak istiyorum. “Her şey enerjidir.”
Tam bir kişiyi düşünürken o kişiden telefon aldığınız oldu mu? Doğru zamanda doğru yerde oldunuz mu?
Hayatınızda tesadüflerin yeri çok mu? Tekrar tekrar aynı hataları yapıyor musunuz?
Eğer bir durumdan, bir insandan, başınıza gelen bir olaydan hoşlanmıyor, sürekli yakınıyor veya yargılıyorsanız bu durumları hızla kendinize çekersiniz. Ya da olaylara pozitif yaklaşıyor, her durum karşısında pozitif bakış açınızı koruyabiliyorsanız, pozitif ve bizi mutlu eden durumları daha çok kendinize çekersiniz. Bunları yaşamımıza sebep olan şey “çekim yasası.”
Peki, çekim yasası nedir?
Çekim yasası, olumlu veya olumsuz düşüncelerin bir kişinin hayatına olumlu veya olumsuz deneyimler getirdiği inancıdır.
Evrende her şey enerjiden oluşur. Çekim yasası; atomları, elektronları, gezegenleri bir arada tutan evrenin temel yasalarından biridir. Dolayısıyla her şey çekim yasasına tabidir. Aynı frekansta olan bir şeyin yine benzer frekansta olanla birlikte olması demektir bu. Çekim yasası kimseye bir şey vaat etmiyor. Kimlik, din, cinsiyet, renkle ilgilenmiyor; sadece frekansları tanıyor.
Çekim Yasası istenileni de istenmeyeni de hayatımıza çeker. Bunu bilmeseniz bile şu kavramları bilirsiniz: Şans/şanssızlık, kader, tesadüf, karma, denk düşmek, yürekten istedim oldu, her şeyin rast gitmesi.
Kısacası düşünce tarlanıza ne ekerseniz, onu biçersiniz. Düşüncelerinizi değiştirirseniz, hayatınızın kalitesi de değişir.
Peki, sürekli pozitif düşünce halinde nasıl olacağız? Bu zor olur mu?
Yıllarca negatif düşüncenin esiri olmuş bir insan için birdenbire pozitif bakış açısı kazanmak kolay olmayabilir ama bazı uygulamalarla mümkün.
İşe günlük konuşmalarımızı değiştirmekle başlamalıyız. Günlük konuşma dilimizi değiştirmek bile daha olumlu bir bakış açısı kazanmamızı sağlar.
Özetlersek, bilinçaltımız –me ve –ma eklerini tanımaz.
Hastalanmak istemiyorum yerine, / Ben her zaman çok sağlıklıyım.
Mutsuz olmak istemiyorum yerine, /Ben her zaman çok huzurlu ve mutluyum.
Başarısız olmaktan korkuyorum yerine, /Ben her zaman çalışkan ve başarılıyım.
Parasız kalmaktan korkuyorum yerine, /Ben her zaman bolluk bereket için yaşıyorum demek ve bunları alışkanlık haline getirmek çok önemlidir.
En az günlük konuşma dilimizi değiştirmemiz kadar önemli başka bir şey daha var ki, yaşam enerjimizi yükseltmek. Her güne ayrı bir heyecan, mutluluk ve coşkuyla başlamak, içimizin kıpır kıpır olmasını sağlayabilmemiz gerekir.
Bunun için hayatımızda sevgi ve şükran duygularına bolca yer vermeliyiz. Yaşadıklarımıza bolca şükretmeliyiz. Şükür mutlu olabilmek için en güçlü sihirlerden biridir.
Bilinçaltı düzeydeki korkularımız da çekim yasasını doğru kullanmamızı engeller.
İstediğinizi söylediğiniz şeye öncelikle siz kendinizi layık görüyor musunuz? Yeterince arzuyla isterseniz onu elde edersiniz. Egodan mı, yoksa yürekten mi istiyorsunuz; aradaki fark çok büyük.
Ne istediğimizi değil, gerçekten bilinçaltında neye ihtiyaç duyduğumuzu çekiyoruz hayatımızda. “Beni seven, bana iyi davranan, romantik bir beyaz atlı prens gelsin” diyorsunuz. Ama gele gele babanıza benzer biri geliyor hayatınıza. Çünkü çocukluğunuz boyunca annenizle babanızı kavga ederken, babanızı annenize şiddet uygularken görmüşsünüz. Kafanızda “annemle babam birbirini sevmeli” düşüncesi var. Çünkü onların birbirini sevmesi, sizin çocuk olarak güvenceniz demek. Onların birbirini sevmediğini kabul etmek yerine, bilinçaltında “sevgi eşittir şiddet görmek” görüntüsü yer alır. Sonra “ben sevgi istiyorum” dediğinizde, hayatınıza size şiddet gösteren birini çekersiniz.
Bu yüzden eğer bilinçaltımızda korkularımız varsa bunları da NLP, EFT veya hipnoz teknikleriyle mutlaka değiştirmemiz gerekir. Aksi takdirde pozitif bakış açısına sahip olmamız mümkün olmayabilir.
Unutmayın! Sır bilmekte ve mucize inanmakla başlar.
Sağlıcakla kalın…