Duygu Ülkü


EMPATİ: HAKİKAT AYNASINA BİR BAKIŞ

Atı atın yanına bağla, ya huyundan ya suyundan, üzüm üzüme baka baka kararır gibi atasözlerinin hakikati var mıdır dersiniz?


İnsan nasıl bir diğeri ile hemhal olur? Nasıl bir diğeri için üzülür, sevinir?  
Bilim insanları bu konuda pek çok araştırma yapmışlar. 
"...Aslında beyinden empatiye giden yol rastlantısal bir biçimde bulunmuştu. 1995 yılında makak maymunlarının, hangi nöronların etkisiyle yemişlere uzandıklarını öğrenmek isteyen Giacomo Rizzolatti, deney sırasında maymunların önündeki fıstıklara ilk önce kendisi el uzatmıştı. Ama maymunların ön beynindeki nöronlar bu durumda bile hareketlenmişlerdi. Ayrıca nöronlar, yalnızca maymunlar için belli bir anlam taşıyan bir eylem sırasında ateşlenmişti; araştırmacı örneğin elini fıstıkların olmadığı bir yere uzattığında yansımalı nöronlar sessiz kalıyordu..." 
Yani biriyle empati kurmamız için onunla irtibata geçmemiz gerekir. 
Mesela şu an x gezegeninde y canlısı korkunç acılar çekiyor olsun. Biz bilmediğimiz,  bilincimize değmemiş biriyle empati kuramayız. Empatinin oluşabilmesi için, o canlının en azından hikayesini bilmemiz gerekir ki o canlıyı hayalimizde canlandırıp, onunla hemhal olabilelim. 
Ve yine anlaşılan o ki; sadece izleyerek, tanık/şahit olarak dahi maruz kaldığımız davranışı taklit ediyoruz.  Beyin o hareket üzerinde pratik kazanıyor.
Deneyden çıkarılacak ikinci sonuç; Beynimiz duygudaşlık yakaladığı diğer canlıyla temasında,onun hareketlerini sanki kendi yapıyor gibi beyni aktivite gösterirken;  duygudaşlık olmadığı zaman, bu hemhal olma zemininin oluşmadığıdır. 
Yani kiminle empati kuracağımızı, mevcut bilincimizin arzuları,  değerleri belirliyor. 
Tüm bunlardan hareketle;  ırkçılık,  ayrımcılık gibi kötü hasletlerin tamamının, ezber edildiği  gibi empati yoksunluğundan olmadığını söyleyebiliriz.  
Bunların oluşmasının esas nedeni empatiyi belli bir yerele, lokasyona sınırlamaktır... O yerel/ lokasyon aslında bilincimizden başka bir yer değildir.  
Mesela köyünden hiç çıkmamış biri için dışarıdaki yabancı ve tehlikelidir. 
Çünkü bilinci dışarıyı bilmemektedir. 
Dışarıdakine ve onun getireceği yeniliklere karşı dirençlidir.  
Empatisi, içinde olduğu ve korumakla mükellef olduğunu düşündüğü köy ahalisine yetecek kadardır. Bu nedenle kişilerin empati halkasını geliştirmesi için daha çok ve daha çeşitli temasa ihtiyacı vardır. 
Bir kişi devamlı ayni tip insanlarla, kendine güvenli ve huzurlu bir koridor örmüşse...Zamanla o koridor o kişinin zindanı olur. Kendine istediği kadar özgürlükçü desin o grubun mensupları,  bu böyledir.
Dışarıyla teması kestiğimiz anda özgürlük adına kendi hapishanemizi kurarız.
Bir de kendi deneyimlerimden örnek vereyim; 
Oğlum süper kahraman oyuncaklarını birbirine tokuşturup , kahramanları kıran kırana bir kavgaya tutuşturuyor.  
Oyuncaklarla öylesine hemhal oluyor ki, onlar birbiri ile kavga ettiğinde kendi birini yeniyor gibi haz alıyor.  
Ancak onu izlerken ilgimi çeken şu oluyordu; Çocuk kazanan taraf ile empati kuruyordu. Daha doğrusu hangi oyuncağın kazanmasını isterse onunla...Kaybeden için en ufak bir üzülme belirtisi yoktu.  
Aslında hep kazanan kendisiydi. Hangi oyuncak bedende kazanmak istediğine de yine kendi karar veriyordu.  
Elbette çocuklarda empati duygusu zamanla gelişiyor. Ben de Hasan’ın yaşam serüveninde zaman içinde empatiyi kazanma aşamalarına tanık oluyorum. 
Mesela bir oyun videosunda; gorillerle savaşıyor bir kahraman, gorilleri dövüyordu. Hasan da izliyordu evvelinde keyifle.. 
Ama bir gün, telefon elinde, ağlayarak yanıma geldi.. 
Beden diliyle telefondaki bir şeyin onu üzdüğünü anlatıyordu. Babasıyla telefondaki videoya baktığımızda bir gorilin ağladığını gördük. (Aslında programla yapılmış,  gerçekten bir goril ağlamıyor.) 
Hasan bir yandan gözyaşlarını siliyordu, bir yandan kabul olunacağından emin bir duayı, kesinlikle ifade eder gibi bize sesleniyordu: 
"goyillere vuymaşınlar, yajıktir yajık!.." 
Defalarca duasını yeniledi. Biz de duasını mecazen kabul ettik. Vuramazlar o sadece bir oyun diye teskin ettik.  
Anlaşıldığı üzere; çocuk goril ağlayınca, onun da kendisi gibi duyguları olduğunu anlıyor ve artık onun için kaygılanmaya başlıyor. 
"....Örneğin Toronto Üniversitesi psikologlarından William Hutchison, depresyon tedavisi gören hastasına uyguladığı bir testle ağrı/acı hücresinin ne şekilde uyarıldığını buldu. Doktor önce beyni elektrotlara bağlı hastasının parmağına bir iğne batırdı. Tek bir hücreden yansıyan kıvılcım görülürken, hasta da aynı anda acıyı hissettiğini söylüyordu. Ağrının kıvılcımı saptanmıştı." 
Ağrıyı taklit 
İkinci deney çok daha şaşırtıcıydı: Bir dakika sonra doktor iğneyi bu defa hastanın değil kendi parmağına batırdı. Hasta da olayı seyrediyordu. Hasta bu sefer acı duymamıştı, fakat sinyaller yine ağrı hücresinin uyarıldığına işaret ediyordu. Yani hastanın beynindeki sinir hücresi, uyarılmadığı halde, doktorun duyduğu acıyı taklit ediyordu!...” 
Beyinde acıyı işleyen bölge ile empatiye neden olan bölge çok yakındır ve birbirleriyle içli dışlıdır.  
Aslında kendi deneyimlerimizi de gözlemlersek, mağdur olanla yahut bazen mağduru oynayanla nasıl empati kurduğumuzu ve ona hamilik yapma ihtiyacı duyduğumuzu görebiliriz. Yine sosyal medyada mağduriyetler üzerinden duygudaşlık örgütlenmelerini çok iyi görebiliriz.  
Velhasıl..z kuşağı ve sonrası hususen.. 
Çok farklı ve diğer kuşaklar da hızla değişiyor.. 
Biz dünyanın öbür ucunda çekilmiş bir video ile en bize öteki gelen insanla empati kuruyoruz.. 
Zamanla iletişim kanalları arttıkça birbirimiz ile bağlarımız kenetleniyor. Ve birbirimize maruz kaldıkça birbirimize benzemeye başlıyoruz.  
Koskoca dünya bir ev halkı oluyoruz. 
Eğer bugünkü iletişim kanalları olmasaydı mesela.. 
Ben bu yazdıklarımı  size ulaştırabilir miydim? 
Aramızda bağ mümkün olabilir miydi? 
Siz değerli okuyucu... 
Bu yazıyı okuduktan sonra hiç okumamış gibi yapabilir misiniz? 
Bu fikir ve duygular hiç bilincinize değmemiş gibi yapabilir misiniz? 
Muhakkak ki bu fikirler sizin bilincinizdeki bilgilerle iletişime geçecek ve bu birleşmeden yeni doğumlar, yeni anlamlar çıkacaktır.  
Bir söz bir kere söylendi mi. Asla artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz. 
O sözdeki kanat hiçbir canlıda yoktur. 
Dilden dile yayılır.  
Bu nedenle bizler,  yazılı ve sözlü iletisimin bu kadar geliştiği bir çağda tarihin en can alıcı zamanlarına tanıklık ediyoruz.  
Artık öteki, beriki yok bu cağda..Türk, Kürt, Ermeni, Gavur falan yok. 
Yine kişinin empati halkası en benzeyenden en farklıya ilerlediği için, hayvan ve bitkilerle ve tüm ekosistemle bir duygudaşlık ve aidiyet duygusu da bu empati hiyerarşi zinciri üzerinden hızla gelişiyor.  
Tüm dünya bir ev halkı olduk.. 
Artık... 
Ya hep beraber... 
Ya hiç birimiz... 
Dünya halklarının çektiği bunca çile,  empatiyi artıracak.  
Artık hepimiz insan olmayı yeniden keşfedeceğiz.. 
Aczimizle yeniden tanışacağız..