Ve yine insanlar çok eski zamanlardan beri içlerinden bir kişiye veya bir gruba imtiyaz vermiş, onları yüceltmiş, bazen Tanrı, bazen Tanrının eli olarak gördüğü bu insanlara kendi kaderini tayin hakkı
vermiştir. İnsanlık tarihi tanrıların, yarı tanrıların, asillerin cürümleri ile doludur.
Peki insanlar kendi kaderini tayin hakkını, birilerine durup dururken mi verdiler? Elbette öyle olmadı. İnsan nefsi kendini sebepsiz yere bir kimseye teslim etmez. İnsanlar bir gücün etrafında toplanmışsa bunun tarihsel karşılığı vardır.
Mesela kavimler göçüyle birlikte, batılı halklar barbar istilalarından ve zulümlerinden feodal beylere sığındılar. Krallar bu kargaşa içinde güç ve otoritelerini yitirmişti. Sonuç olarak beyler etrafında toplanan halklar küçük şehirler kurdular ve şehirlerin etrafına kale örmek suretiyle güvenliklerini sağladılar. Bu feodal yapılanmalarla birlikte de Avrupa’nın Karanlık Çağı başladı.
Yani insanlar kendi iradesini kayıtsız şartsız bir diğerine teslim ediyorsa, o kişi bir meydanda başka bir pehlivanı yere sermiştir. Sonra bu hadise zamanla mitleşmiş, o pehlivanın ve soyunun özellikleri mübalağalı anlatılarla dilden dile aktarılmış, böylece halklar bu kişi veya kişileri mal ve can
güvenliklerine garantör olarak görmüştür.
Söz konusu efsaneler pehlivanın dostlarına güven, düşmanlarına korku salmayı sağlamaktadır. Zaten frontal lobu gelişmemiş insan türü için korku yaşamın önemli bir parçasıdır ve alınan kararlarda çok önemli yere sahiptir.
Bu yüzden çağlar boyunca insanlık korku ve öğrenilmiş çaresizlik ile yönetilmiştir.
Ancak zamanla gücü elinde bulunduran egemenler, gücün yarattığı narkoz etkisi ve sosyalitenin değişen dengeleri nedeniyle kontrolü kaybeder ve bu narkotik güç kendi kendisini yiyen bir kanser
hücresine dönüşür. Efsane yıkılır, korku duvarları aşılır ve yeni sosyal oluşum bu duvardan geçenlerin
mücadelesi ile başlamış olur. Yeni kurulacak sosyal düzen de yine tarafların mutabakatı ile olacaktır. Bu mutabakat severek, isteyerek kabul etmek anlamına gelmez, hatta çok zaman daha fazla kayıp vermemek için bir tarafın ateşkes talebini içerir. Bu mutabakat herkesin toplumsal yapı içindeki
konumunu kabul edişi, pazarlıkların son bulması anlamına gelmektedir. Bu mücadeleler içinde büyük erkler diğerleri ile mutabakatı sağlamak ve elini güçlendirmek için küçük erklere bir takım imtiyazlar tanımak zorunda kalmışlardır. Aksi halde; yani tüm toplumun mutlak manada ezilen olması durumunda imtiyazlı küçük bir grubun toplumu kontrol etmesi zordur. Yine bu büyük erklerle işbirliği içinde olan küçük odaklar , büyük egemeni, kendi küçük erkinin sürekliliğine garantör olduğu için
kabul ederler. Aralarında kuvvetli bir menfaat ilişkisi vardır. Bu egemenler arasındaki ilişkinin en
küçük ortağı çağlar boyunca erkek olmuştur mesela. Bu yüzden tüm bu erkler birbirinin egemenlik haklarını garanti altına almak için türlü efsaneler üretmiş, kadını erkeğin mülkiyetine sokmuşlardır.
İşte bu şekilde, geçmişte halkın iradesini elinde tutan krallar; buna karşılık halkın güvenlik ihtiyacını karşılamış ve daha küçük güçlerle yaptığı konsensüslerle de toplumsal yapının dinamiklerine karar verme imtiyazına sahip olmuştur. Yukarıdaki örneğimizi tekrar referans vererek devam edelim;
feodalizm öncesi çağlarda halkın güvenliği tehlikeye girdiğinde kralın otoritesi de zayıflamaya başlamıştı. Tarihte ilk anayasa olarak bilinen Magna Carta krala karşı derebeylerin kazanımından; kralın yetkilerinin kısıtlanmasından başka bir şey değildi. Daha doğrusu Kral ile ve feodalite arasında bir sözleşmeydi. Yani bu defa pehlivan bir meydanda yere serilmiyor; minare düşüyor ama mihrap yerinde kalıyordu.
Tekrar özetleyecek olursak ; güçlü bir meydanda rüştünü ispat edip diğerlerinin üzerinde egemenlik sağlamaktadır. Gücü zamanla artarak zirveye gelmekte, bir noktadan sonra kaçınılmaz olarak düşmektedir. Çünkü toplumun belli kesimlerine verilen imtiyazları sürekli değişen şartlar altında kontrol etmek mümkün olmadığı gibi gücün kendisi de güç zehirlenmesi ile kişi/kişiler sağlıklı muhakeme yeteneklerini kaybetmektedir.
Haftaya konuya kaldığımız yerden devam edelim. Görüşmek üzere...