Duygu Ülkü


KOMPLO TEORİLERİ, NEOFEODALİZM VE KORKU

Daha önceki yazılarımda cümle içinde kullandığım modernizm kavramını siz değerli Kocaeli Nabız okuyucuları için biraz açmak istiyorum. Modern zamanları, şehir devletlerinin kurulduğu zamanlara kadar götürmek mümkünse de, modernizmin iktidarı esas olarak Rönesans ve reform hareketlerinden sonradır. Ortacağ Avrupai karanlıklar içinden bu iki akımla nefes alabilmiştir.


Modernizm öncesi, kilisenin ve derebeylerin otoritesindeki bu cağ feodalizm olarak tanımlamıştı. Bu çağda; asiller ve ruhbanlar olarak 2 imtiyazlı sınıf vardı. Köylünün bunlara tâbi olmaktan başka bir varlık sahası yoktu. Düşünmek suçtu, düşünen kadınlar Cadı yaftasıyla cadı kazanlarına atıldılar. Filozoflar dar bir alanda gizli gizli buluşarak düşüncelerini paylaşırlardı. Yine Müslüman ve Yahudi halkları bu çağlarda akıl almaz zulümler gördüler.Müslümanlar ve Yahudiler kendilerini ve ailelerini korumak adına din değiştirdiler. Ancak kiliseye bu yetmedi; kilise dinlerinden emin olmak için insanlara zorla domuz eti yedirip şarap içirdi. Ortaçağın en önemli düşünürlerinden spinoza bir Yahudi ailenin çocuğu olarak çok baskıya maruz kaldı. Bugün hala başyapıt niteliğindeki eseri Etika o öldükten sonra basılmıştır. Kendisi yaşarken buna cesaret edememiştir. Galileo Dünya yuvarlaktır dediği için engizisyon mahkemelerinde yargılanmış gözlerini kaybetmiştir. 

 

Bu ağaların ve vaizlerin egemenliğindeki çağda iki şey ön plandadır :

Birincisi; ağların kurduğu düzenin sorgulanamamaktadır, yönetici sınıfı Tanrının halklara armağanıdır ve adeta kutsaldır. Onlara tabi olmak da mükellefiyettir. Köylü Ağların toprağında çalışır ve buna karşılık karnını doyur.

 

İkincisi; kilise ve vaizler insanları duygularından yakalanmaktadır ve korkularından tutmaktadırlar. Bugün iyi biliyoruz ki; insanları birey olmaktan uzaklaştırıp bir şeye tabi kılmanın en iyi yolu korkutmaktır.

 

İki şeyle korkutulur insanlar. Birincisi; içsel olanla yani kendisiyle ve kurulan düzenin yaptırımları ile. İkincisi; düşmanla o çağlarda da türlü komplo teorileri geliştirilmiştir. Dışarıda canımıza kastetmiş düşman vardır ve içeride bizi koruyan lordumuz vardır. Bunu nasıl yapacaklar köylü bilmez, bilmesi de gerekmez Karar alma mekanizmalarına katılması gerekmez . O düşünüp anlayıp fikir sunma, kara alma ve denetleme mekanizmalarına katılma yetisi icin gerekli idrake sahip değildir. Ona düşen lordu anlamak değil, kuvvetle iman etmektir. Kısacası halkı bir üretim aracına, düşünemeyen ama itaat eden yığınlara dönüştüren tüm akımlar insanları korkularından ve komplekslerinden tutarak yakalarlar.korkutmak; güçlünün zayıf olan üzerinde tahakküm kurma biçimidir.

 

Sonuç olarak; 

 

Zorla kendinizi saydirabilir/saygı duydurabilirsiniz.

Bu bir primat icin muhakkak ki  başarıdır .

 

Konuşmaktan, masaya yatırmaktan, eleştirmekten -ne varsa kim varsa- itina ettiğimiz..

Ve korkutarak sopa göstererek koruduğumuzu sandığımiz kim ve ne kadar değer varsa...

Hepsi zillet tohumları açıyor. 

Ve korkunun çok; ümidin yok oldugu yerde ilkel beynimiz devreye giriyor. 

 

Eline sopasını alan kılıç kalkan oynuyor sonra...

 

Sonra bu neandertaller insan türü olduğunu iddia ediyor.

 

Korkuyu değil ümidi sevgiyi yayalım..

Korkuyla değil sevgiyle bir araya gelen bir topluluğa rapt olmak temennisiyle..