Bu hafta ki kitap tavsiyem Nietzsche Ağladığında. Kitabı okumaya başladığınızda zamanın nasıl geçip gittiğini anlayamayacaksınız. Kitabı yarıda bırakmak istemeyecek hatta kitapla tek başına kalıp o serüvenin tadını çıkarmak isteyeceksiniz. Kitap edebi bir kurgunun Felsefe ve Psikolojisi ile harmanlanmış. Kitabı bitirdikten sonra kendinizi bir doktor bir müzisyen olarak düşleyebilirsiniz. Kurgusuna aç bir şekilde hissedeceksiniz kendinizi. Psikanalizin yeni yeni araştırılmaya başladığı bir dönemde bulacaksınız kendinizi. Belki okumak için ne kadar geç kaldım diyeceksiniz ama öyle düşünmeyin kütüphanenize yerleştirdiğiniz bu kitabı, sadece bir kez okumakla kalmayıp defalarca okuyacağınızın garantisini veriyorum. Başucunuzdan ayırt edemeyeceğiniz bir kitap ile sizleri baş başa bırakıyorum.
IRVIN D. YALOM KİMDİR?
Amerikalı psikanalist, psikiyatrist, psikoterapist ve yazar. Profesör unvanına sahip olan Yalom, Standford Üniversitesi'nden emekliye ayrılmış olup, alanında oldukça zengin bir yapıya sahip, bilimsel kitapların ve romanların sahibidir. Yalom, varoluşçu Psikoterapinin en önemli yaşayan temsilcilerinden biridir. Aynı zamanda Uluslararası Sigmund Freud – Psikoterapi 2009 ödülünün de sahibidir.
KİTAPTAN ALINTILAR
-Bazen bir filozof için anlaşılmak, yanlış anlaşılmaktan daha kötü. Beni fazlasıyla iyi anlamaya çalışıyor; benden belli tarifler kapmaya çalışıyor. Benim tarzımı keşfetmeyi ve bunu kendi tarzı olarak kullanmayı istiyor. Benim tarzım bir de senin tarzın diye bir şeyin olduğunu, ancak “tek tarz” diye bir şeyin olmadığını da henüz anlamış değil. Üstelik gitmek istediği yönü bana doğrudan doğruya sormuyor, ağzımdan laf almaya çalışıyor ve bu çabasını başka bir şeymiş gibi gösteriyor: benim kendimi anlatmamın, çalışmamızın özünü oluşturacağına, kendisinin de rahatça konuşabileceğine ve bunun bizi daha “insan” yapacağına beni ikna etmeye çabalıyor; sanki insan olmak, çamurlarda beraberce debelenmek demek! Ona, hakikat âşıklarının fırtınalı ya da çamurlu sulardan korkmayacağını öğretmeye çalışıyorum. Asıl korkulması gereken sığ sulardır!
-Sistem’in yemi! Bugün bir süre bu yeme yakalandım! Josef’in bastırdığı öfkesinin, çektiği bütün zorlukların arkasında yatan neden olduğuna inandım. Onu kışkırtmak için elimden geleni ardıma koymadım. Belki ihtirasların uzun süre bastırmak onları değiştirip zayıflatıyordur. Ben cömertliğine güvenmeden önce onun lanetlemeyi öğrenmesi gerek. Hiç öfke duymuyor! Birinin onu incitmesinden bu kadar mı korkuyor? Kendisi olmaya cesaret edememesinin sebebi bu mu? Neden yalnızca küçük mutlulukların peşinden koşuyor? Ve buna da erdem diyor. Bunun asıl adı korkaklıktır!
-Geleceğin “korku doktoru” nun eğitim programında neler olmalı? Şu anda, son derece önemli bir ders olması gerektiğinden eminim: “ilişki”! İşte her şeyin karmaşık bir hal almaya başladığı yer burası. Cerrahlar nasıl önce anatomiyi öğrenmek zorundalarsa, “korku doktorları” da her şeyden önce danışan ve danışılan kişi arasındaki ilişkiyi anlamak zorundalar. Bu tür bir danışmanlık bilimine katkıda bulunacaksam, tıpkı güvercinlerin beynini incelediğim gibi bu danışmanlık ilişkisini de aynı tarafsızlıkla inceleyebilmeliyim.
İYİ OKUMALAR…