Romanı okumaya başladığım gün Ahmet Ümit ile tanışıp hemen diğer kitaplarını okumaya yöneldim. Hem tarihe bakışımızı şekillendiren hem de hikâyesiyle insanı içine çeken roman, Gaziantep yakınlarındaki antik Hitit kentinde bir kazı. Üç bin yıl önce yazılmış tabletler. Yazman Patasana’nın itirafları. Parlak Güneydoğu güneşinin altında karanlık sırlar, Hititlerin tükenişi, Asurlular, Osmanlı’nın son dönemleri, Ermeniler ve Günümüz Türkiye’sini anlatıyor.
KİTAPTAN ALINTILAR
-İlk aşkımı, Aşmunikal’ı bulduğum an yetirmiş, amaçsızca yürüyordum. Tapınak geride kalmıştı, Valvaziti’nin söyledikleri geride kalmıştı, Aşmunikal da geride kalmalıydı. Onun görüntüsünü, kokusunu, tadını, sesini zihnimden silmeli, onu unutmalıydım. Pazaryerine girdim, satııcıların, kölelrin, alışveriş yapanların arasından bir ruh gibi geçerek Haberciler Duvarına yürüdüm, oradan su kapısına indim. Kapıdan çıkıp Fırat’a ulaştım. Yaşlı nehrin suyu çamurlaşmış, adeta kan renginde akıyordu. Nehir boyunca ilerledim. Sanki adımlarım kendiliğinden hareket ediyor, bedenimi nehrin yanı sıra sürükleyip götürüyordu. Büyük babam Mitannuva’nın ilk karısı Tunnavi öldüğünde üç gün üç gece saklandığı adacığın karşısına gelinceye kadar öylece sürüklendim. Sonra adacığın karşısında yere diz çöküp ağlamaya başladım. Erkeklerin ağlamasının yakışık almayacağını öğretmişlerdi bana. Ama acım ve öfkem öyle büyüktü ki aldırmadan hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Tanrılara kızıyordum, krala kızıyordum, hiçbir suçu olmadığı halde Aşmunikal’a kızıyordum, hepsinden çok da kendime kızıyordum. İçim açılıncaya öfkem boşalıncaya, yüreğimdeki koyu keder dağılıncaya kadar ağladım. Bir ara gözlerim karşıdaki adacığa takıldı. Nehrin ortasında öylece durmuş, büyük tufanda bütün canlılar ölürken, Sümerli Ur-Napişti’yi ailesi ve hayvanlarıyla birlikte boğulmaktan kurtaran büyük gemi gibi beni kendi yazgımdan uzaklaşmaya çağırıyordu.
SEVEREK OKUMANIZ DİLEĞİYLE…