Çünkü ilkel beynimiz yüz binlerce yıllık doğadaki yaşamında, bedeni ayakta ve hayatta tutmaya programlanmışken, üst beynimiz medeniyeti ve değerleri oluşturma ve koruma kabiliyeti ile donatılmıştır .
Kadim inançların ve öğretilerin nefis mücadelesi, hayvani ruhun esaretinden kurtulma, arınma, tekamül olarak ifade ettiği hakikatlerin, bugünkü bilimin geldiği yerdeki karşılığı budur.
Nitekim çağlar boyunca pek çok kadim inanış insanlara arzu ve hevasının isteklerini yapmamayı, düşünerek hareket etmeyi , sabretmeyi, duygularını frenleyerek verilecek tepkilerin tazyikini düşürmeyi nasihat etmiştir.
Örneğin öfkelendiğimizde sakinleşmek için bir süre uzaklaşmamız ve benzeri öneriler getirilmiştir. Güdülerin arzusuna derhal cevap vermemek insanın iradesini; önbeynini geliştirmektedir. Buradaki mekanizmada tıpkı bir kasın güçlenmesi için gerekli mekanizma gibidir. Önce küçük frenlerle başlayarak irade kası geliştirilebilir.
Bilinç insanın yaşam yolculuğu içinde geliştiğinden çocuklarda, gençlerde dürtü kontrolü daha zordur. Yine gençlerin ergenlik çağında yükselen hormon seviyeleri, yoğunluğu artan duygularının kontrolünü hayli zorlaştırmaktadır. Bu nedenle bu yaşlarda çabuk “gaza gelirler”, kandırılır, manipüle edilirler, duygularının otoritesinde kendisi ve toplum için zararlı eylemlere meylederler.
Bu nedenle fiziksel bir engeli nedeniyle veya yukarıda bahsettiğimiz nedenlerle ön beyni gelişmemiş insanları duygularından tutup istenilen yöne çekmek mümkün olur. Kimisini duygusal şarkılar ve şiirlerle, kimisini geçmişin kini ile, kimisini bir ödül vaadiyle güdülemek mümkün olur. Dürtü kontrolü olmayan insanlar manipülatif olur. Sıklıkla yalan söylerler. Bir dedikleri ötekini tutmaz, kendilerini kandırmaya meyillidirler. Bu yüzden hem kendilerini, hem toplumu aşağı şekerler
Vicdan ya hak(2) isimli makalede kişinin vicdanını örtmediğinin en önemli semptomu/işareti olarak meraktan bahsetmiştik. Merak insanı ezberleri sorgulamaya, ne, niçin,nasıl soruları yardımıyla tüm oluşların hakikatini aramaya iter demiştik. İnsandaki bu bedensel hudutlarını aşan merak; eğer manipüle edilmezse insanın bilincini geliştirir. Güdüleri ile değil değerleri ile hareket etmeye başlar. Bilincin bedene verdiği talimatlar güçlendikçe ve komutlar tekrar edildikçe bedenimiz bu bilgiyi işler ve her seferinde ön beynin süzgecinden çıkan komutlara uygun davranış geliştirir. Yani bilinç, pratikte vereceği cevaplar nispetince bilinçaltını otoritesi altına alır ve kendisine benzetir. Zamanla kişi düşünmeden doğru, vicdani ve insani refleksleri gösterecek kabiliyete erişmeye başlar.
Kişideki merak, yeni şeyler öğrenmeye, sorarak sorgulayarak değer üretmeye ve bu şekilde tatmin olmaya neden olacak, kişiyi bilincindeki her yeni açılımın sonucu olan hayretle motive ederek , zengin bir düşünce dünyasına ve kuvvetli bir şahsiyet oluşturmaya zemin hazırlanacaktır.
Oysa merak duygusu manipüle edilirse bu uçsuz bucaksız kabiliyetinin; bizi el gün ne yapmışı merak etmeye, farklı hazlar ile bedeni türlü zevklere boğmaya, az düşünüp çok davranmaya, hırs ve iştahla devamlı eşyaya malik olmaya, hep daha çok, daha çok beğenilme ve kabul görme ve insanlar üzerinde güç sahibi olma arzularına neden olacaktır.
Önüne çıkan her yol ayrımında, her seçiminde düşünmek yerine ezberinden gitmeyi tercih eden insan; bedeni onu neye güdülüyorsa onu yapacaktır.
Ezberinden gitmeyi tercih eden insanları zamanla duyguları esir alır ve kişi duygularına sanki bir değer,bir fikirmiş gibi kutsiyet atfeder. Hem kendini, hem çevresini duygularına mantıklım kutsal kılıflar uydurarak kandırır, tutamayacağı sözler verir, durmadan yalan söyler, sözünde durmaz, emanete hıyanet eder. Genellikle bozulan dopaminerjik sistemleri nedeniyle huzursuzdur. Bu yüzden hep daha fazlasina sahip olmayı ister. Bir şeyler öğrenirse de meraktan değil, bir anlam bulmak için değil, tüketme iştahından , desinler, kariyer makam arzusu içindir.
Tabi bu yapılan keskin ayrım ak kara ayrılsın diyedir. İnsanların ekseriyeti grinin tonlarıdır. Bu bizim beyaza mi siyaha mi çaldığımıza ilişkindir.
Bu bizim yönümüzü beyaza mi siyaha mi çevirdiğimize ilişkindir. Yani yaşam yolculuğumuzdaki kıblemize ilişkindir.